Gezi Yazıları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Gezi Yazıları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Şubat 2018 Pazartesi

Soru İşareti Şeklindeki Merdiven

İstanbul Arkeoloji'deki Soru İşareti

Yıllar önce üye olduğum bir fotoğraf sitesinde soru işareti görünümünde bir merdiven görmüştüm. Merakım baskın çıktı ve daha önce Arkeoloji Müzesi'nde ayrıntısı dikkatimi çekmeyen bu merdivenin ziyaretine gittim. Hem de birkaç kez!
İstanbul Arkeoloji'deki Soru İşareti şeklindeki merdiveni sanırım siz de merak ettiniz. Müzenin kuruluşuyla ilgili kısa bilgilerden hemen sonra soru işareti şeklindeki merdiven fotoğrafları geliyor.
Soru İşareti Şeklindeki Merdiven, İstanbul Arkeoloji Müzesi
İstanbul Arkeoloji Müzeleri, içinde barındırdığı binlerce yıllık eserlerle her yıl dünyanın dört bir yanından ziyaretçi akınına uğruyor. Müzede sergilenen eserler ana bina haricinde Eski Şark Eserleri Müzesi ve Çinili Köşk Müzesi'nde de sergileniyor. Yapımı 1881 yılında Osman Hamdi Bey tarafından başlatılan müzenin dış cephesi ise İstanbullu Levanten asıllı mimar Alexadre Vallaury tarafından yapıldı. Alexadre Vallaury neoklasik yapıdaki dış cepheyi dizayn ederken müzede sergilenen en nadide eser olan İskender Lahdi ve Ağlayan Kadınlar Lahdi'nden esinlendi.
Soru İşareti Şeklindeki Merdiven, İskender ve Ağlayan Kadın Lahdi

Soru İşareti Şeklindeki Merdiven

Bahsettiğim merdiven, betonarme bir yapıya sahip ve çok fazla basamağı da yok.

19 Şubat 2018 Pazartesi

Bulutlar Ovaya İndi

Bulutlar Ovaya İndi

2016'nın Eylül ayında memleketimdeydim... 
Havanın bozmasıyla birlikte uzaktaki dağlar daha bir heybetli görünmeye başladı. Rüzgarın veya havanın bir oyunuydu bu... 
İstanbul'da lodos olduğu günler Marmara Denizi'nin öte kıyıları çok yaklaşır. Yalova elini uzatsan dokunabilecekmişsin gibi yakınındadır... Şimdi aynı durum burada, memleketimde Sakaltutan, Kuyruksallamaz dağları için geçerli olmuştu...
Bulutlar Ovaya İndi 1
Fotoğraf makinemi ve oğlumu alıp "Pınardan su dolduracağız" bahanesiyle evden çıktım... 
Çok geçmeden bulutlar devreye girdi ve dağların üzerini kaplayıp hızlıca ilerledi... 
Bulutlar ovaya indi ve her şeyi yutmaya başladı...
Bulutlar Ovaya İndi 3
Önümde gerçekleşen bu doyumsuz manzarayı izledim, 
sonra benim delikanlıyla pınara yöneldik...
Orada çamura saplandık. 
Temizlenip eve dönmemiz  ise bir saati buldu... 

Bulutlar Ovaya İndi 
Fotoğrafları çekerken filtre kullandım ancak aldığım sonuçtan memnun kalmadım. 
Bulutlardaki ton geçişlerinin daha belirgin olmasını hedeflemiştim. 
Bu anlamda çektiğim fotoğraflar pek başarılı olmadı. 
Ne diyelim? 
Yaşadığımız günün hatırası yeter :)

17 Haziran 2017 Cumartesi

Terk Edilmiş Köy Evi ve ISO Değeri

Terk Edilmiş Köy Evi Fotoğrafları

2016 yılının Kurban Bayramı'nda memleketimdeydim. Çocukluğumda kısa zamanlar geçirdiğim ve fotoğraflarını yayınladığım bu evde çok az yatıya kaldığımı hatırlıyorum. Öğrenci olduğumuzdan sadece bazı yazlar köye giderdik. Gittiğimizde ise yaz evinde kalırdık...
Pencereleri küçük olduğu için çokta aydınlık olmayan bu kış evinin bazı bölümlerinden karanlık olduğu için çocukken korktuğumu hatırlıyorum.
Evlendikten sonraki gidişlerimde hiç uğrayamadığım, atalarımın yaşadığı ve ömür tükettikleri ancak şu an kullanılmayan terk edilmiş köy evi torunların ziyaretiyle biraz şenlendi. Gittiğimizde bahçede bulunan erik ve incir ağaçlarından meyve toplayıp yedik, evin içini dolaştık. Bir yandan gezip bir yandan fotoğraf çektik. 


Köy evi eskiden toprak sıvalı ve toprak damlıydı. İstanbul'da yaşayan babam dam sağlam kalsın diye çatı yaptı, dışını çimento ile sıvattı, pencereleri değiştirdi. Yaz aylarını memleketinde geçiren ve hayali memleketine kesin dönüş yapmak olan babamın sağlığı elverse kış aylarında da gelip bu evde kalırdı. 


Rahmetli babaannemin ekmek pişirdiği ocak. Hamuru yoğurup sacı ateşin üzerine koyduktan sonra sofrada yufkaları açar, sacın üzerine atıp pişirirdi. Bize ekmeği çevirmek, ateşi beslemek gibi görevler düşerdi. 


Üst üste dizili olan kazanlarda süt pişirilir, yoğurt çalınır son işlem olarak yayık yayılırdı. Sonra gelsin taze yağlar, peynirler, çökelekler, kaymaklar... Şimdilerde kazanlar süte bizde yoğurda kaymağa hasret kaldık... O gün köyün başka yerlerine de gideceğimiz için yerde duran sandıklara dokunamadık. Sandıklarda kim bilir hangi anılarımız saklı duruyor...


İbrik, kerpeten, eski mektuplar her şey karışık vaziyette... En üstteki mektuba göz attık, abim askerlik yaptığı sıralarda rahmetli dedeme göndermiş. 20 küsür yıl sonra abim, kendi yazdığı mektubu açıp bize okudu. Herkese selam yollamış, hal hatır sormuş, ellerinden öpmüş. Tam da eskilerin seveceği tarzda bir mektup yazmış.


Direkte asılı duran Sarat, buğday elemekte kullanılırdı. Delikli kısmı örmek için ip değilde deri kullanılmış. Davul ve bir üstteki fotoğrafta yer alan tef rahmetli dedemindi.  'Gırnata' da çalardı. Burada fotoğrafı yok ama klarneti hala durur, babam çalar. Kemanı da varmış dedemin ama yokluk zamanlarında satmışlar...


İşte girmeye korktuğum evin bölümlerinden kiler... Hala karanlık ama korkutucu değil...


Evin anahtarları da pek bir haşmetli. Kocamanlar. :)
🔑
O gün geçmişe birkaç saat takılı kalabildik. Şimdiki  zamanın koşuşturmacası ve gelecek zamana yetişebilme telaşı arasında, suyunun tadı muhteşem olan ve derin bir vadinin yamaçlarında bulunan çeşmeyi ziyaret ettik...

ISO DEĞERİ, NOİSE ve AZ IŞIKLI ORTAMLARDA FOTOĞRAF ÇEKİMİ

Ev ortamının karanlık olduğundan bahsetmiştim. Ancak sizin de fark ettiğiniz gibi iç mekan fotoğraflarının çoğu aydınlık çıkmış durumda. Fotoğraf çekerken makinenin flaşını neredeyse hiç açmam. Çünkü flaşla çekilen fotoğraflarda çiğ bir renk oluşur. Harici flaş alıp kullanabilirdim ancak ekipman olayı fazlalaştıkça taşıması sökmesi takması oldukça zorluyor insanı. 
Işığın az olduğu mekanlarda kurtarıcı olarak fotoğraf makinesinin ISO değerini yükselmek en kolay yol olarak görünüyor bana.  Makinenin içine daha fazla ışık girmesini sağlamak için objektifiniz elveriyorsa diyafram değerini 1,8 lere 2,0 lara düşüredebilirsiniz. Ancak net alanın daha fazla olmasını istiyorsanız ISO değerini yükseltmek en basit yollardan biri. 
ISO değeri ne kadar yüksekse fotoğrafınız o kadar çok aydınlık olur, fotoğraftaki titreme en aza iner ve tripod kullanmadan titrek olmayan net fotoğraflar çekebilirsiniz.
Karanlık ortamlarda ISO değerini yüksek tutmanın bir dezavantajı bulunuyor. Bu değeri yükselttiğinizde fotoğraf makinesinin sensörleri ısındığı için fotoğraflarda noktalar şeklinde bir kirlilik oluşuyor. Adına 'gren', 'noise', 'kumlanma' deniyor. Çekilen fotoğraflar çok önemli projelerde kullanılmayacaksa şahsen çok sorun etmiyorum bu durumu. Photoshop kısmende olsa temizleme imkanı sunuyor ayrıca. 
Yukarıdaki iç mekan çekimlerinde fotoğrafları net çekebilmemi sağlayan değer 250 ISO değeri oldu. Kullandığım Canon 60D fotoğraf makinesi istenirse 12800 ISO değerine kadar ulaşabiliyor. Ancak bu değeri kullanmak bana akıl dışı geliyor. Zira noise dediğimiz kirlilik, çekilen fotoğrafta göz zevkine hiç hitap etmiyor. 

29 Eylül 2016 Perşembe

Dağlardan Dönüş

Dağlardan Dönüş

Bir süredir yoktum. Kurban Bayramı'nda çoluğu çocuğu toplayıp uzaklara, memlekete el öpmeye gittik. Bayram ziyaretini uzun tutup Eylül ayının başından itibaren 3 hafta kadar ortadan kayboldum. Film Gündemini takip eden arkadaşlarım fark etmiştir. Yayınlarım bir anda kesildi! Dün gece yarısı Sabiha Gökçen Havaalanı'na ayak bastık. Sağ salim, hastalık, terör, kaza olmadan evimize vardık...
***
Fırsat buldukça fotoğraf çekmeye çalıştım. Ama zamansızlık ve işler burada da yakamı bırakmadı. Abim ve yengemin İstanbul'dan gelip yanımızda  kaldığı 6 gün içerisinde Keban İlçesi'ni, Keban Barajı'nı  (ilk kez Elazığ'a ayak basmış oldum) ve köyümü gezme şansı buldum....
***
 Geri kalan zamanlarımı yazı evi denen köyden uzak bir yerde geçirdim. 
Yazı evinde, -yazlık diyelim biz- cep telefonu ve internet çekmediğinden (Turkcell neyse de Vodafone ve Avea kesinlikle çekmiyor) biraz canım sıkıldı ama sonra alıştım.

Mor dut ağacının altında

Lafı uzatmayayım. Köye gittiğimiz gün sağolsun yengem biraz fazlaca ısrar ederek bir fotoğrafımı çekmeye beni ikna etti. 
"Dağlardan eve; İstanbul'a, Denize"
ulaştığımın haberini verdiğim post, bu fotoğraf sayesinde oluştu. 
***
Zeki Alasya ve Metin Akpınar'ın oynadığı eski bir Yeşilçam komedisi vardı: Bu adamlar Nereye Bakıyor? Kendime ait yukarıdaki fotoğrafı düzenlerken aklıma bu film geldi.
Peki, nereye bakıyorum? 
Hemen aşağıda. :)
Panorama fotoğrafın boyutunu  2000x857  piksel ebatlarında biraz büyük ayarladım. Detay merak edenler ve tıklamayı sevenler için diyelim...


Memleket bu aylarda saman sarısı ve morumsu  renklere bürünüyor.
Görüşmek dileğiyle!

8 Ağustos 2016 Pazartesi

Bodrum Fotoğraflari - Yalikavak

Bodrum Fotoğrafları - Yalıkavak

Sene 2012 Bodrum'a gitmişiz. Gitmişiz? Bu satırları yazar ve fotoğraflara bakarken hayal gibi geliyor. Aklımda kalan; denizden hiç çıkmayan  ve içinde durmadan sevinçten çığlık atan oğluma eşlik ettiğim o hafta 5 kilo civarında zayıflamamdır. Bir de misafir olunca yemek yerken her şeye uzanmamak gibi bir huyum vardı, zayıflamamın ikinci etkeni de bu olsa gerek. 
***
Bodrum'da kaldığımız o bir haftada Yalıkavak, Bitez, Gümbet ve bir iki değişik yerde denizi ziyaret ettik. Bugün Bodrum fotoğrafları Yalıkavak sayfamın konuğu olacak. Yaz bitmeden diğer yerler de blogumda yerini alacak.
***
Fotoğrafları, eski emektar makinem olan Panasonic Lumix 28 mm geniş açılı dijital makine ile çektim. Kendileri ufak tefek ama her zaman kurtarıcım olan bir fotoğraf makinesidir. Bazı fotoğraflarda Photoshopla düzeltmeler yaptım. Güneşin dik geldiği saatlerde çektiğim fotoğrafların doğasını bozdum. Bu,  ne yardan ne de serden vazgeçemediğim için oldu. 

Bu arkadaşları tanımam ama özgürlüklerini çok fena kıskanmıştım, zira elimi kolumu sallaya sallaya bir dolaşamadım oralarda

Yalıkavak'taki yerleşim arka fonda net olarak görülüyor.

Bu evin benim olmasını ister miydim? Evet! kesinlikle :) Kapısı ve önündeki söğüt ağacının güzelliği... Sırf bunlar bile bana yeter aslında.

Yalıkavak, denizi dalgalı olan bir yer.

Bodrum"da bulunduğum dönemde arka fondaki tepelerin birbirinin üzerinden yükselmelerini hayranlıkla izledim.

Bodrum'da ziyaret ettiğimiz sahiller içinde bir tek Yalıkavak'ta denize giremedik. Bunun sebebi denizin taşlı ve çok dalgalı olması idi. Tek başıma olsam girerdim ama söz konusu oğlum olunca yara bere çizik içinde kalmaktansa denize uzaktan bakmayı tercih ettik. Çocuğun içi gitti ama yapacak bir şey yoktu :(
Son olarak Yalıkavak'ın sörf yapmak isteyenler için rüzgarı bol bir kıyı beldesi olduğu bilgisini vereyim. Bodrum'da gittiğimiz yerler arasında çocukla gitmek için en uygun bulduğum sahil ise Bitez'deydi. 
Bir sonraki yazıma Bitez'e de beklerim. ;)

23 Kasım 2015 Pazartesi

İstanbul Müzeleri

İSTANBUL MÜZELERİ: PTT MÜZESİ

İstanbul, Sirkeci’de bulunan PTT Müzesi Osmanlı Devleti döneminde başlayan ve günümüze kadar uzanan 175 yıllık süreçteki tüm yaşanmışlıkları gözler önüne seriyor. İstanbul müzeleri arasında nadide bir yeri bulunan PTT Müzesi 15 yıldır yerli ve yabancı misafirlerine ev sahipliği yapıyor.

Yerli bir turist kimliği ile Eminönü İskelesi'nde vapurdan indiğinizde Yeni Galata Köprüsü'nü arkanıza aldığınızı ve Sirkeci Tren Garı'nı hedeflediğinizi düşünürseniz çok zengin bir rota çizmişsiniz demektir. Mısır Çarşısı, Yeni Camii, Rüstem Paşa Camii, İş Bankası Müzesi, Büyük Postane Binası, Tren Müzesi gezilip görülecek yerlerin belli başlı olanlarıdır. Büyük Postane Binası’na ulaştığınızda cephesi yontma taş ve mermerden olan ve içinde PTT Müzesi bulunan yapıya hayran kalarak bakıyorsunuz. Bina 1905-1909 yılları arasında Türk bir mimara yaptırılmış. O yıllarda az sayıda olan Türk mimarlardan biri olan Mehmet Vedat (Vedat Tek) binanın üst katları ahşaptan olsun diyenlere ve çeşitli zorluklara karşı koymuş ve şu an 100 yaşını aşmış bulunan bu ihtişamlı binayı yapmış. Büyük Postane Binası, bir dönem Radyo Evi olarak kullanıldıktan sonra posta hizmetlerine tekrar devam etmiş ve 2000 yılında da farklı bir girişi olan PTT Müzesi’ne ev sahipliği yapmaya başlamış.

PTT Müzesi

İstanbul PTT Müzesi’ne Giriş Merasimi;

Mazisi yeni olan ve 2000 yılında açılan PTT Müzesi'ne kapı zilini çalarak giriyorsunuz. İçeriye girdiğinizde müze görevlisi kimliğinizi alıyor, ziyaretçi kartı veriyor. Eğer büyük bir çanta taşıyorsanız gezerken rahat gezin diye onu da görevliye teslim ediyorsunuz. Özel eşyalarınızı yanınıza almanıza izin veriyorlar. PTT Müzesi hafta içi saat 08.30-12.30 ve 13.30-17.30 arasında ücretsiz olarak geziliyor. Hafta sonu ve Resmi tatil günlerinde ise kapalı oluyor.
Girişle birlikte 3 kattan oluşan müzeyi gezmeye başladığımda fotoğraf çekemeyeceğimi öğrendiğim için yüzüm asılıyor; çünkü yasak! Müze hakkında yazacaksam eğer, ilk dakikalarda gördüklerimden sonra bu kadar detayı aklımda tutmama imkân yok! Geriye dönüp görevliden çantamı alıyorum, içinden kalem ve not defterimi alıp tekrar yukarıya çıkmaya başlıyorum.

12 Ekim 2015 Pazartesi

Göynük Zafer Kulesi

GÖYNÜK ZAFER KULESİ

Göynük, Bolu ili sınırları içinde yer alan Osmanlı’nın izlerini attığınız her adımda bulabileceğiniz bir ilçemiz. Günlük turlarla bir günde gezebileceğiniz bu şirin ilçenin hâkim bir noktasına inşa edilmiş bir kule var. Göynük Zafer Kulesi olarak bilinen bu yapı Cumhuriyet döneminin ilk kaymakamı olan Hurşit bey tarafından yaptırılmış. Kurtuluş Savaşı’nın anısını sonraki nesillere aktaran Zafer Kulesi’nin mimari özellikleri ise şöyle; Taş temel üzerine 3 kat ahşaptan yalı baskı mimarisi ile inşa edilen yapının ilk iki katında kemerli pencereler, en üst katında ise yuvarlak pencereler tercih edilmiş. Her kata ahşap korkulukları olan çepeçevre balkonlar konulmuş ve kulenin en üstüne ise bir külah yerleştirilmiştir. Yapım yılı ise 1923-1924 yıllarıdır.



Zafer Kulesi 1960 yılında restore edilmiş, 2000’li yılların başlarında tekrar restore edilirken kaynak makinesinden kaynaklanan bir nedenle çıkan yangınla büyük bir kısmı yanmıştır. Yeniden inşa edilirken alt kat balkonunda ufak değişikliklere gidilmiştir.